Skip links

Yeni Lisansüstü Eğitim Yönetmeliği’ne Hukuk Danışmanlığımızın Görüşü

”Yasamıza yeni girmiş yönetmelikte biliyorsunuz azami süre sınırlaması, AKTS kredi düzenlemeleri gibi yeni düzenlemeler yürürlüğe sokuldu. Bu durum ise halihazırda yüksek öğrenim alan insanlar bakımından; adeta başlayan bir futbol müsabakası içerisinde orta saha çizgisi içerisinde el ile oynamak penaltı gerektirmiyorken, hakem 60. dakikadan sonra orta saha çizgisi içerisinde el ile oynamanın penaltı gerektireceği yönünde bir hüküm kurmasına benzetilebilir. Bahsettiğiniz üzere öngörülebilirlik ilkesine aykırılık teşkil etmektedir.

Yeni yönetmeliği öncelikle yasama sistematiği içerisinde incelersek 2547 S.K madde 44 (c) fıkrasında yönetmelikte belirlenen konularda Yükseköğretim Kurulu Başkanlığına yetki verilmiş ve yönetmelik YÖK başkanlığının yetkisi kapsamında hazırlanmıştır. Hazırlanan yönetmelikte görünürde bir sıkıntı bulunmamakla birlikte geçiş hükümlerinin eksikliği nedeniyle halihazırda eğitim ve öğretim alan insanlar bakımından sorunlar teşkil etmektedir. Keza eski yönetmelik hükümlerine göre eğitimlerine başlayan insanlar için yeni yönetmelik hükümlerinin uygulanabilirliği sorunu ile karşı karşıya kalmaktadır. Öncelikle bu konuda kazanılmış hakka değinmekte fayda vardır.

Danıştay kazanılmış hakkı; “ Eski kanun yürürlükte iken kesin bir surette kazınılan yani hukukça korunmakta bulunan ve bir iddia haline gelen haklar ” olarak tanımlamıştır.

Danıştay 1. Dairesinin 04.10.1991 Tarih ve E. 1991/211, K. 1991/289 Sayılı Kararında33 da: “Kazanılmış hakların korunması Hukuk Devlet ilkesinin bir gereğidir. Hukuk Devletinde bütün devlet faaliyetlerinin hukuk kurallarına uygun olması önemli ve temel bir ilkedir ” denilmektedir.

Kazanılmış haklara saygı ilkesi evrensel hukukun genel ilkesi olarak kabul edilmektedir. Hukukun genel ilkelerinin anayasal bir dayanağı bulunmamakla birlikte bu kurallara uymak bir yandan hukuk devleti ilkesi öte yandan da Anayasa’nın 138. maddesinde yer alan, hakimlerin Anayasaya kanuna ve hukuka uygun olarak vicdani kanaatlerine göre hüküm verecekleri kuralı nazarında bir zorunluluk olarak karşımıza çıkmaktadır.

Bu noktada hukuk devleti kavramının tanımlanması gerekmektedir. Kısa tanımla hukuk devleti; “ Vatandaşların hukuki güvenlik içinde bulunduğu, devletin eylem ve işlemlerinin hukuk kurallarına bağlı olduğu bir sistem ” olarak tanımlanabilecektir.

Yürürlükteki bir yasa veya düzenleyici işleme dayanarak bir hakka sahip olan kimselerin bu kazanımlarının korunması hukuki güvenlik ve dolayısıyla hukuk devleti ilkesinin bir unsurudur. Çünkü kişiler kendi lehlerine hak kazandıran bu işlemi yapar iken yürürlükteki mevzuat hükümlerine güvenmektedirler. Bireyler sonradan yürürlüğe girecek bir mevzuat normunu bilmesini ya da öngörmesini beklemek mümkün değildir.

Hiç şüphesiz yürürlükte bulunan mevzuat hükümlerine göre kişisel hak kazanan kimselerin kazanımlarının sonradan yapılacak mevzuat değişikliği ile ortadan kaldırılması gibi bir durum hukuk devleti ilkesiyle bağdaşmayacaktır. Bu sebeple yürürlükteki mevzuat hükümlerine duyulan güven ile ( hukuk güvenliği ) kazanılmış olan haklara saygı gösterilmesi ve bireylerin kazanmış oldukları hakka sonradan yürürlüğe giren düzenlemelerle zarar verilmemelidir

Değineceğimiz başka bir husus ise kanunların geriye yürümezliği ilkesidir. Bu geçmişe yürüme yasağı hukuk güvenliği ilkesinin bir yansımasından ibarettir. Çünkü yürürlükteki mevzuat hükümlerine dayanarak geçerli bir hak kazanımında bulunan kimselerin bu kazanımları sonradan yürürlüğe giren bir hüküm ile ortadan kaldırılacak ya da bu kişisel kazanıma zarar verilecek olur ise bireylerin hukuka duydukları inanç ve güven sarsılacaktır.

Sözü edilen bilgiler ışığında; Kişilerin, kamu idarelerinin uygulayacakları hukuk normlarını önceden bilmek hakları vardır. Aksine bir anlayış, çağdaş bir kamu yönetiminin gerektirdiği saydamlığa ters düşeceği gibi keyfi uygulamalara yol açacaktır.

Normal şartlarda yeni yönetmelik ile getirilen düzenlemelerin kanun sistematiği açısından geriye yürümeyecek olması yönetmelikte belirtilmiştir. Lakin hali hazırda eğitim öğretim gören insanlar için uygulanabilirliği noktasında açıklık bulunmaktadır. 2547 S.K madde 5/e fıkrasında belirtildiği üzere Yükseköğretimde imkan ve fırsat eşitliğini sağlayacak önlemler alınmalıdır. Hal böyle iken yönetmeliğin Geçici Madde (1) fıkrasında “bu yönetmelikle getirilmiş hükümlerin uygulanması ve belirlenmiş süreler yönünden yürürlüğe girdiği tarihten itibaren başlar” denilmektedir. Bu fıkranın lafzından anlaşılması gereken kanaatimce, halihazırda eğitim öğretim gören insanların sürelerinin de; bu yönetmeliğin yayımlanma tarihinden itibaren başlayacağı ve azami süreler kadar devam edeceğidir. Nitekim anayasada belirtilen eşitlik ilkesi gereği de; eski öğrencilerin eğitim öğretim süresi sınırsız olamayacak, yeni öğrenciler ise belirtilen sürelere uymak durumunda kalacaklardır. Bu kapsamda eşitlik ilkesi bağlamında da eski öğrenciler bakımından da yeni öğrenciler bakımından da sürelerin sıfırdan başlatılması uygulama anlamında bir sorun teşkil etmeyecektir.